İngilizce Hukuk Terimleri Sözlüğü

İngilizce - Türkçe Hukuk Terimleri Sözlüğü

AB Terimleri Sözlüğü

Avrupa Birliğince hazırlanan Terimler Sözlüğü: Glossary of Summaries (İngilizce) Başkanlığımızca hazırlanan Terimler Sözlüğü

Hukuk İngilizcesi Video Anlatımlar

Çeşitli kaynaklardan derlenmiş kelime ve konu anlatım videoları.

Hukuk İngilizcesi Alıştırmalar

Hukuk İngilizcesi ile ilgili kelime, okuma ve yazma alıştırmları.

Hukuk İngilizcesi Writing

Hukuk İngilizce writing alıştırmları.

TEMEL İNGİLİZCE TÜRKÇE HUKUK SÖZLÜĞÜ - J

A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R -  S - T - U - V - WYZ

 J. — yargıç mânasına gelen “ judge” kelimesinin remzi

J. P. — sulh yargıcı mânasına gelen “ justice of the peace” teriminin remzi 

juctitatioıı of marriage — hakikata aykırı olarak muayyen bir şahısla evlenmiş gibi hareket etmek suçu 

jactitator — hakikata aykırı olarak muayyen bir şahısla evlenmiş gibi hareket eden kimse

jail — zindan, hapishane

jail - delivery — mahpusları çalıştırma kanunu

jailer — gardiyan

jeofail — mürafaa veya başka bir usul muamelesinde yapılan hata veya sehiv

jetsam — gemiyi hafifletmek maksadıyla denize atılan ve su altında bulunan eşya, yük v.s.

jettison — tehlike anında gemiyi hafifletmek maksadıyla eşya, yük vesaireyi denize atmak)

jetty — vapur iskelesi 

job — iş

job-work — götürü pazarlık

jobber — cober

joinder of causes of action — dâvaların birleştirilmesi

joinder in issue — hükümden önce son mürafaa

joinder of issue — inkâr, münazaalı noktaları tespit

joinder of parlies (of plaintiffs, of defendants) — birlikte dâva

joint— birlikte, müşterek; ortak, şerik

joint account — müteaddit alacaklılarla borçlu arasındaki münasebetin teselsül prensibine dayandığını ifade eden sözleşme kaydı; teselsül kaydı

joint and several obligation — münferit ve müteselsil borç

joint associations — cemiyet (dernek) birlikleri (bk. Birlik No. 3)

joint chambers — tevhidi içtihad heyeti (bk. Temyiz mahkemesi)

joint creditors — müteselsil alacaklılar

joim debtors — müteselsil borçlular

joint guaranties — müteselsil kefil (bk. Kefil No. 1 c)

joint guardian — birlikte kayyum ve ya vasi

joint heir — mirasta ortak 

joint insurance — birlikte sigorta

joint liability — teselsül, müteselsil mesuliyet

joint nature — tecezzi etmemek

joint stock — esas sermaye (bk. Sermaye No. 4 b)

joint stock company —• anonim şirket

joint surety — müteselsil kefil

joint tenancy — iştirak halinde mülkiyet

Joint Tribunal o f Arbitration — muhtelit hakem mahkemesi

joint tortfeasors (or wrongdoers) — hem fiil (bk. fail No. 3) haksız fiilden dolayı şahsen ve ınüteselsilen mesul olanlar

jointress — kocası tarafından kendisine irat bağışlanmış olan kadın

jointure — bir kadına kocası tarafından kaydı hayat şartıyla bağışlanmış irat

journal — ruzname; jurnal (vakaların günü gününe yazıldığı defter)

journal (book-keeping) — yevmiye defteri (bk. Ticari defterler No. 1)

judge — lıâkim, yargıç

judge advocate general — Harb Bakanlığında birinci hukuk müşaviri

judge advocate of the fleet — Harb Bakanlığında donanma işleri için tâyin edilen birinci hukuk müşaviri

judge ordinary — Yüksek Mahkeme “ Probate, Divorce and Admiralty dairesinin başkanı

judgment — hüküm, karar

judgment creditor — hüküm altına alınmış bir borcun alacaklısı

judgment debt — hüküm altına alınmış borç

judgment debtor — hüküm altına alınmış bir borcun borçlusu

judgment summons — hüküm altına alınmış bir borcun borçlusunu hapsen tazyiki hakkında uygulanan muhakeme usulü

judgment of non-suit — dâvanın reddi

judgment on default — gıyabi hüküm, giyab kararı

judgment (arrest of - ) — hükmün tacili

judgment (extension of - ) — ecnebi mahkemenin verdiği hükmün infazı

judgment (fin a l-) — kesin hüküm; nihaî karar

judgment (interlocutory-) — ara hüküm

Judicature Acts — İngiltere'de mahkeme teşkilâtına müteallik kanunlar

Judicature (Supreme Court of - ) — İngiltere'de en yüksek mahkeme 

Judicial Committee of the Privy Counsel — müstemleke, kilise, müsadere ve konsolosluk mahkemelerinin verdikleri kararlara bakan istinaf mahkemesi

judicial discretion — takdir hakkı 

judicial notice — meşhur ve maruf olan hususlar hakkında mahkemenin vukufu

judicial organisation — mahkemeler teşkilâtı

judicial separation — ayrılık

judicial separation (action for - ) — ayrılık dâvası

judicial trustee — mahkemece tâyin edilen yediemin

judiciary powers —- kaza fonksiyonu, yargı erki

jurat — bir “ affidavit” in sonunda bulunan ve yeminin nerede, ne zaman ve kimin huzurunda edilmiş olduğunu gösteren kayıt

juridical fact — hukuki hâdise

judicial institution — hukuki müessese (bk. Müessese No. 1)

Judicial Power — kaza kuvveti, yargı erki

juridical science — hukuk ilmi

jurisconsult — hukukşinas, hukukçu

jurisdiction — kaza (No I) , kaza hakkı, yargı erki

jurisdiction — kazaî mıntıka (bk. Mıntıka No. 2)

jurisdiction — salâhiyet, yetki (bk. Vazife ve salâhiyet)

jurisdiction — vazife, görev (bk. Vazife ve salâhiyet)

jurisdiction (contentious-) — ihtilâflı (nizalı) kaza hakkı

jurisdiction (military-) — askerlik adliyesi

jurisdiction (voluntary - ) — ihtilâfsız (nizasız) kaza hakkı

jurisprudence — hukuk felsefesi, İlmî içtihat

jurist — hukuk ilmi mütehassisi, hukuk âlimi

juristic — hukukî

juror — jüre; yeminli adam

jury — jüri

juryman — jüre, jüri azası

jus mariti — kocanın, karısına ait menkul mallar üzerinde haiz olduğu faydalanma ve tasarruf hakkı

jus quaesitum tertio — üçüncü şahis lehinde sart

jus tertii — üçüncü bir şahsın hakkına istinaden yapılan müdafaa

just price — değer pahası

justice — adalet; adliye; nesafet

justice (Mr. - ) — yüksek mahkemedeki yargıçlara verilen ad

Justice (Department of - ) — Adliye Vekâleti, Adalet Bakanlığı

Justice of the peace — sulh hâkimi

justification — haklı çıkarma; iftira davalarında sanığın, iddialarının doğruluğunu ispat etmesi

Juvenile adult •— 17 ilâ 21 yaşında suçlu

Juvenile Courts— çocuk mahkemeleri

juvenile offenders — 21 yaşından genç olan suçlular


TEMEL İNGİLİZCE TÜRKÇE HUKUK SÖZLÜĞÜ - I

A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R -  S - T - U - V - WYZ 

î. O. U. — borç senedi

idem — aynı; aynen, keza

identical — tamamile aynı, müşabih

identify — hüviyetini tayin veya ayniyetini isbat etmek

identity — hüviyet; ayniyet, şahsiyet

idiocy — akıl hastalığı

idiot — akıl zayıflığına müptelâ

idle and disorderly persons — başı boş, tembel ve işsiz kimseler

ignorance — cehil

ignorance of the law excuses no man — kanunu bilmemek mazeret sayılmaz

ignoranti a facti excusat; ignorantia juris non excusat — vakaları bilmemek mazeret sayıldığı halde kanunu bilmemek mazeret sayılmaz

illegal — kanunen menedilen, kanuna aykırı

illegal practices — seçimlerde memnu hareket ve fiiller

illegal price — fahiş fiyat (bk. Fahiş No. 1)

illegality — hukuka aykırılık

illegitimacy — gayri meşru olma hali, nesebi sahih olmıyan çocuğun durumu

illegitimate — nesebi sahih olmıyan, gayrimeşru

illicit price — fahiş fiyat (bk. Fahiş No. 1)

ill - treatment — pek fena muamele (bk. Boşanma sebepleri No. 1)

im becility — akıl hastalığı

immaterial — ehemmiyetsiz

immemorial — hatırlanamıyacak kadar eski

immigration — dışardan içeriye göçmenlik

imminent danger — yakın (muhakkak) tehlike

immoral consideration — ahlâka (adaba) aykırı sebep veya mevzu

immoral offence — âdab - 1 umumiye aleyhine suç

immorality — ahlâka (adaba) aykırılık

immovable goods -— gayrimenkul mal (bk. Mal A, b)

immunity —- masuniyet, dokunulmazlık

immunity from taxes— vergiden muafiyet

impanel — jüri heyeti listesine girmek, jüri kaydedilmek

impartial — bitaraf, tarafsız

impeachment — ağır bir siyasî suç yüzünden Avam Kamarası huzurunda açtığı ceza dâvası, bakan aleyhinde ittiham

impeachment o f waste — bir gayrimenkulü iyice muhafaza mecburiyeti

impecunious — parasız

impede the liberty of auction — müzayedeye fesat karıştırmak

imperative provision— âmir hükümler

imperialism — emperyalizm

imperil — tehlikeye koymak

impertinence — münasebetsiz veya ehemmiyetsiz iddiaların ileri sürülmesi

iınplead — aleyhinde dâva açmak; kovuşturmaya başlamak

implement — âlet, vasıta, açenta; tamamlama

implication — delâlet; işlenen fiillerden işleyen kimsenin zımnî rızasını istihraç

implied contract — kanunî (zımnî) akit

implied (implicit) declaration of will (intention) — zimnî irade izharı

implied trust — var sayılan tesis (vakıf)

import — ithalat

import duties — ithalât gümrük resimleri (bk. Gümrük resmi)

importance — ehemmiyet, nüfuz, tesir

importation -— ithalat, ithal edilen eşya

importation (prohibition of - ) — ithalat memnuiyeti

importer — ithalatçı

imposition of duties — vergi mükellefiyeti, tekâlif

impossibility of performance — edanın imkânsızlığı

impost — vergiye bağlanmış şey

impostor — hilekâr, mürai

impound — müsadere (haciz) etmek; haczedilen şeyleri mufaza altına almak

impracticable — olamaz, yapılamaz

impresciptible right — müruru zamana (zaman aşımına) tabi olmıyan hak

impressment — ordu veya donanmaya zorla asker olarak yazmak

imprest — avans, peşin para

imprimatur — “ basılabilir” şerhi

imprisonment — hapis

imprisonment for debt — borç için hapis; hapsen tazyik

imprisonment without hard labour — hafif hapis

imprisonment (false -) — haksız mahpusluk

impunity — cezadan muaflık, şahsî masuniyet

imputability — isnadedilebilme, isnada kabiliyet

in camera — gizli celse

in curia — açık (alenî) celsede

in custodia legis — kanunun himayesi altında

in esse — şimdiki halde mevcut; olan 

in extenso — uzun uzadıya, tafsilâtiyle, aynen

in forma pauperis — adlî müzaheret

in futuro — ileride

in gremio legis — kanunun sinesinde

in gross — toptan

in gross — şahsa bağlı hak

in invitıun — mukavemet gösteren kimse aleyhinde

in loco parentis — ana babanın yerinde bir çocuğa bakan kimse

in media res — tam işin ortasında

in misericordia — elinde, kudreti dahilinde

in nomine — namına

in open court — açık (alenî) celsede

inpais — kanunî usuller dışında

in pari materia — müşabih bir meselede

in perpetuuın — ebediyen, ebedî olarak

in personam — şahsi (hak veya dâva)

in pleno — tamamiyle

in posse — varolabilen şey

in praeaenti— halen, şimdi, bu anda

in propria persona — asaleten, bizzat

in re... — filan meselede

in rem — aynî (hak veya dâva)

in statu quo — eski durumda

in terrorem — korkutmak maksadiyle konan kayıt

in toto — büsbütün, tamamiyle

in transitu — transit olarak

inability — ehliyetsizlik

inadequacy — noksanlık; uygunsuzluk

inadmissibility of action — dâvanın dinlenmemesi

inadvertence ( by - ) — dikkatsizlikle, ihmalsizlikle

inalienable rigbts — feragati caiz olmayan (devrolunamıyan) haklar

inappropriate — elverişsiz, uygunsuz

Inc. — Amerikada hükmî şahsiyeti haiz olan bir ticaret şirketini gösteren kısaltma

incapable —- âciz, ehliyetsiz

incapacity — ehliyetsizlik

incarcerate — hapsetmek, hapse koymak

incarceration — mahpusluk, mevkufluk

incendiarism — kundakçılık

incendiary —- kundakçı

incest — mahremi (akraba) ile zina

incestuous — akraba ile zinaya ait

inchoate instrument — açık bono

incident — hadise

incident — ait, mütevakkıf olan

incidental claim — hadis dâva

incitement — suça tahrik

incitement to disaffection — itaatsızlığa tahrik

inelosure — çiftçiyi topraklandırma

inclusion — ithal, derç

income — varidat, gelirler; irat, kazanç

income tax — kazanç vergisi, irat vergisi, gelir vergisi

incompatibility — birleşmiyen işler

incompatibility of temperament — şiddetli geçimsizlik (bk. Boşanma sebepleri No. 2)

inconclusive presumption — katî olmıyan (alelade) karine (bk. Beyyine No. 4 b)

incorporated — hükınî şahsiyeti haiz olan ticaret şirketi; hükmî şahsiyetle mücehhez olan

incorporation — birleştirme; tüzel kişiliğin bahsedilmesi

incorporeal goods — gayrimaddi mallar (bk. Mal, B, b)

increase of capital — sermayenin çoğaltılması

increase of reglementary seniority — kidem zammı

incriminate — bir suçla nıütehhem kılmak

inculpate — suç isnat etmek

incumbent — vazife, görev

indebtedness — borçluluk

indecency — adâb - ı umumiye aleyhine suç, umumî adaba aykırı fiiller

indecent assault — cebren ırza geçmek

indefeasible right — zaman aşımına tâbi olmıyan hak

indefeasible rights — feragati caiz olmayan haklar

indemnification — tekeffül, zamin olmak

indemnify — tekeffül etmek, zamin olmak

indemnity — kefalet, tekeffül, garanti

indemnity — tazminat

indent — senede bağlamak

indent — hüccet, senet, mukavelename

indenture — zikzak şeklinde ikiye bölünmüş sözleşme senedi

independance — istiklâl

independent —- müstakil, hür

indeterminate — belli olmıyan, gayri muayyen

indication of origin — menşe işaretleri

indicia — alâmetler, emareler

indictable offences — ittihama vesile teşkil eden suçlar

indictment — iddianame, şikâyetname

indigenous — yerli

indirect — dolayısilc

individual — fert, münferit şahıs

individualism — ferdiyetçilik

indivisibility — tecezzi etmemek

indivisum — şuyu hali

indorsement — bk. endorsement

inducement — teşvik, tahrik

inducement — delil, kıyas

inducement (matters of - ) — mürafanın başlangıcı

industrial court — İngiltere’de iş ihtilâflarını uzlaştırma yolu ile halletmeğe yetkili mahkeme; iş ihtilâfları hakem kurulu

industrial disputes -— iş ihtilâfları

industrial enterprise — sinaî müessese

industrial insurance company — bir nevi halk sigortası

industrial law — sanayi hukuku

industrial property — sinai mülkiyet hakları (bk. Fikrî haklar No. 4)

industrial school — mahkûm çocuklara mahsus sanayi mektebi

industry (law governing the - ) — sanayi hukuku

inebriety — sarhoşluk

ineffective — tesirsiz

inexcusable — affedilemez

infamous crime — terzil edici suç (bk. boşanma sebepleri No. 1)

infamy — terzil edici bir suç. yüzünden şahadette bulunmak kabiliyetinden mahrum olma hali

infancy — küçük olma hali

infant — yirm ibir yaşından küçük olan kimse

infanticide — yeni doğmuş çocuğunu öldürmek

infectious (contagious) diseases — sari (bulaşık) hastalıklar

inferior — madun

inferior court — “ High Court” , Central Criminal Court” vc Lancaster ve Durham’in “ Chancery Court” larından başka her mahkeme

infirmary — revir

infirmity — maluliyet, malûllük

inflation —- enflasyon

inflict — tecziyesine hüküm vermek

influence (undue - ) — nüfuzu kötüye kullanmak

informal — usule aykırı; şekilsiz

informal admission — mahkeme dışı yapılan ikrar

informality — usul ve merasime aykırılık

information — ihbar; ilk tahkikat; ele vermek

information bureau — istihbarat bürosu

informer — ele veren kimse

informer (common  - )-—suçluları araştırıp ele vermeği iş edinen kimse

infringement — bir hakkın ihlâli (tecavüzü)

infringement of a patent — bir ihtira beratının taklidi

inhabitants — mukiın olanlar, nüfus, ikamet eden halk

inheritance — mülke taallûk eden tevarüs, veraset, miras

inheritance ( accrual of - ) — tevarüs

inheritance (certificate of - ) — veraset senedi

inheritance (contract of - ) — miras mukavelesi

inheritance (devolution of an - ) — mirasın iktisabı; intikal

inheritance (disclaimer of an -) — mirasın reddi

inheritance (partition of the •) — mirasın taksimi

inheritance (renunciation of the •) — mirastan feragat

inheritance (share in the -) — miras hissesi

inheritance tax — intikal ve veraset vergisi

inheritor — mirasçı

inhibition — menetme veya edilme; yasak

inhibition — tapu sicilline geçirilen asarruf veya terhin memnuiyetine müteallik gerh

injunction — bir gey yapmak veya yapmamak hususunda mahkemece verilen emir 

injunction (compulsive-) — bir şey yapmak hususunda mahkemece verilen emir

injunction (interim or interlocutory-) — bir şey yapmak veya yapmamak hususunda mahkemece ittihaz edilen ihtiyatî tedbir

injunction (mandatory-) — bir şey yapmak hususunda mahkemece verilen emir

injunction (restrictive-) — bir şey yapmamak hususunda mahkemece verilen emir

injunction, (perpetual-) — bir şey yapmak veya yapmak hususunda mahkemece verilen kesin emir

injunction (preventive - ) — bir şey yapmamak hususunda mahkemece verilen emir

injunction (to apply for an -) — refi veya meni dâvası

injuria — haksız fiil, kanuna aykırılık

injure — zarar vermek

injured party — mağdur

injury — hasar, ziyan; hakaret

injustice — adâletsizlik; zulüm

inland bill — memleket içinde çekilen poliçe

inland navigation — iç sularda nakliyat

inland sea — iç deniz

inland waters — iç sular

Inner Temple — İngiliz avukat loncalarından biri

innings — denizden kara haline konan yerler

innkeeper (or innholder) — hancı, otelci

innkeeper's liability — otecilerin mesuliyeti

innocent — masum; suçsuz kimse

innominate contract — isimsiz akit, nevi şahsına münhasır akit 

Inns of court — İngiltere’de avukat loncalarıdırlar ki aynı zamanda hukuk mektebi mahiyetindedirler

innuendo — iftira yüzünden açılan ceza dâvalarında imâ ve kinaye mahiyetinde olan sözlere müteallik izahlar

inoperative —- hükümsüz, tesirsiz

inoperative (to become - ) — hükümden düşmek

inquest — sorgu yargıcı huzurunda jüri tarafından yapılan tahkikat (soruşturma)

inquest of office — suç eşyasının müsadereye tabi olup olmıyacağı hususunda bir devlet memuru huzurunda jüri tarafından yapılan sorugturma

inquiry — tahkikat, soruşturma

inquiry (writ of - ) — davacının lehinde giyab kararı verdikten sonra zararın tesbiti hususunda uygulanan usul

inquisition —- jüri tarafından yapılan istintak (sorgu ); böyle bir sorguya müteallik tutanak

inquisitorial system — engizisyon sistemi

insanity — akıl hastalığı

in self defence — megru müdafaa

inseparable — ayrılmaz

insertion — derç, içine konan gey

insignificant — cüz’î

insolvency — ödemelerin tatili; aciz

insolvent — âciz, borçlarını ödeyemeyen

inspection — tetkik, teftig, muayene

inspection ( on - ) — muayene gartiyle

inspection of documents — senet veya diğer belgeleri ibraz

inspection o f property — kegif ve muayene

inspector — müfettiş; iğleri idare eden kimse; enspektör

İnspector-Generalship — uıuumi müfettiglik

inspectorship deed — borçlunun işlerinin alacaklılar temsilcisinin nezareti altında tasfiyesi hakkındaki anlaşma

installation — yerleştirilme, tâyin

instalment — taksit, avans, mahsub

instalments ( by -) — taksitle

instance — dâva

instance (court of first-) — asliye mahkemesi

instigation — tahrik ve tegvik

instigator — muharrik (bk. Tahrik ve tegvik No. 3)

institute — İlmî müessese; encümen

institute clauses — deniz sigortaları poliçelerine dercedilen umumi şart ve kayıtlar

institution — müessese; müesses teamül veya içtihat

institutions of public utility — âmme müesseseleri

instructions — talimat, em irler; istigare; tenbih

instrument — âlet, vasıta, vekil

instrument — senet, borç senedi

instruments (negotiable-) — ticari senetler

instrument (bill, note) payable to order — emre muharrer senet 

insufficiency — kifayetsizlik

insult — tahkir, hakaret, tecavüz 

insulting — tahkirâmiz

insurable interest — sigorta menfaati

insurable value — sigorta değeri

insurance — sigorta, mal sigortası

insurance against risks of carriage — nakliyat sigortası

insurance against theft — hırsızlığa kargı sigorta

insurance agent — sigorta acentesi

insurance broker — sigorta prodüktörü

insurance for account of another — bagkası hesabına sigorta

insurance company — sigorta şirketi, sigorta kumpanyası

insurance for readers — gazete abonesiyle sigorta

insurance in case of death — ölüm sigortası (bk. Hayat sigortası No. 2)

insurance money — sigorta bedeli

insurance of interest — irat sigortası (bk. Hayat sigortası)

insurance of livestock — hayvan sigortası

insurance of the disabled —- malûliyet sigortası

insurance on the hull— tekne sigortası

insurance policy — sigorta mukavelenamesi, sigorta poliçesi

insurance premium —- sigorta ücreti, sigorta primi

insurance respecting aerial transportation — hava sigortaları

insurance taker — sigorta ettiren

insurance through registration under a newspaper’ s scheme — gazete abonesiyle sigorta

insurance (accident-)— kaza sigortası

insurance (fire - ) — yangın sigortası

insurance (liability -) — mesuliyet sigortası

insurance (life -) — hayat sigortası

insurance (marine-)— deniz sigortası

insurance (health -) — hastalığa karşı sigorta

insurance (maternity-) — analık sigortası

insurance (mutual-) -—- karşılıklı (mütekabil) sigorta

insured — sigortalı

insured interest — sigorta menfaati (bk. Menfaat No. 2)

insurer — sigortacı

insurgency — isyan

insurrection — isyan, ayaklanma

intellectual property — edebi mülkiyet hakları (bk. Fikrî haklar N o.l)

intelligence department — istihbarat dairesi

intelligence service — gizli istihbarat ve kontrol teşkilâtı

intendment of the law — kanunun maksadı (ruhu)

intention — rıza (No. 1b ) ; kast (bk. kusur) niyet

intention (declaration of - ) — rıza (No. 1 b)

intention (defective-) — rızada fesat

intentional — kasden, kasdî olarak

inter vivos — diri olanlar arasında

intercourse — münasebet

interdict — yasak emri, ınemnuiyet kararı

interdiction — memnuiyet

interest — ilgili olan kimse

interest — menfaat; hisse, pay 

interest — faiz

interest for default — temerrüt (gecikme) faizi (bk. Faiz No. 1)

interest on interest — faize faiz yürütülmesi

interest prescribed by contract or agreement — mukaveleye bağlı faiz, akdi faiz (bk. Faiz No. 3)

interest prescribed by law — kanunî faiz (bk. Faiz No. 2)

interest (compound-) — bileşik (mürekkep) faiz

interest (contingent - ) — beklenen haklar

interest (general-) — âmme menfaati

interest (insurable-) — sigorta menfaati

interest (insurance of - ) — irat sigortası (bk. Hayat sigortası)

interest (public - ) — umumi menfaat

interest (rate of - ) — faiz miktarı

interest (simple-) — basit faiz

interested— şerik, hissedar, menfaattar

interference — müdahale, karışma

interference (unlawful-) — fuzulî müdahale

interim — muvakkat, geçici

interim balance sheet — ara bilanço

interiıı certificate — muvakkat ilmühaber

interim dividend — ara temettü

interim injunction — ihtiyatî tedbir

interlocutor — ara karar

interlocutory decision — ara karar nevinden büküm

interlocutory injunction — bir şey yapmak veya yapmamak hususunda mahkemece ittihaz edilen ihtiyatî tedbir

interlocutory order — ara karar şeklindeki emir

intermediate port — ara limanı

interment — ölü gömmek

intermittently — fasıla ile, münavebe ile

internal — yerli, yabancı değil; derunî, batınî

international — milleterarası

international administrative law — devletler arası (milletler arası) idareler hukuku

international arbitral tribunal — hakem mahkemesi

international commercial law — devletler arası ticaret hukuku

International Court of Justice — milletlerarası adalet divanı

international courts — milletlerarası mahkemeler

international custom — milletlerarası örf ve âdet (bk. Örf ve âdet)

international' exhibition (shaw)— milletlerarası sergi

International Labour Law — milletlerarası iş hukuku

international law — devletler umumi hukuku, milletlerarası hukuk

international mercantil law — milletlerarası ticaret hukuku

international practice — milletlerarası örf ve âdet (bk. Örf ve âdet)

interantional public policy — milletlerarası âmme nizamı (hk. Amme nizamı No. 2)

international rivers (streams) — milletlerarası nehirler

international union — milletlerarası birlik (ittihat) bk. Birlik No. 5)

internment — göz altına alınma

internuncio — papa elçisi (bk. Elçi No. 2 h)

interpellation — istizah, gensoru

interpleader — dâvaya müdahale

interpleader (stakeholder-) — kendisinden talepte bulunan iki kişiden hakîkî hak sahibi olanın tesbiti içiıı bunlar arasında açılmasını istediği davâ

interpleader relief — diğer bir kimsenin elinde iken haczettirilen malın hakikî sahip tarafından istihkakı

interposition — tavassut

interpretation — tefsir, yorum

interpretation clause — tefsire yarayan kayıt

interpretative provisions — tefsir hükümleri

interpreter — tercüman, terceman

interrogation — sorgu, istintak

interrogatories — bir tarafça diğer tarafa yazılı olarak bildirilen ve “affidavit” şeklinde cevaplandırılacak sualler

interruption — fasıla, inkıta

intervener — müdahil

intervention — tavassut, müdahale

intervention — dâvaya müdahale

intervention (law-suit by - ) — müdahale yoliyle dâva

intestate — vasiyetsiz ölen

intestate succession — kanunî mirasçılar

intimidation — korkutma, ikrah, tehdit;

intolerance — müsamaha edemezlik, taassup

intoxication — sarhoş etme veya olma, sarhoşluk

in transitu (goods -) — aktarma eşyası

intra vires — selâhiyet çerçevesi içinde

introducer — muharrik, m ü§ewik

intrusion — fuzulî işgal, gasp 

inure — hüküm ifade etmek, yürürlüğe girmek

invalid — bâtıl, hükümsüz; battal; malûl, sakat

invalidation — battallık, iptal

invalidhood (or invalidism) — malûllük, sakatlık

invalidity — butlan

invalidity (declaration of - ) — iptal kararı

invention — icad, ihtira

inventor — muhteri, mucit

inventory — mevcudat (müfredat) defteri, envanter

inventory (furnishing of an - ) defter tutma

inventory stock — demirbaş eşya

invest — para yatırmak, para muayyen bir işe tahsis etmek

invested capital — sabit (tahsis edilen) sermaye

investigation — tetkik, araştırma, muayene

investigation of title — iktisap sebebini teşkil eden muamelenin muteber olup olmaması keyfiyetinin incelenmesi

investigation (report o f - ) — muayene raporu

investiture — gayrimenkulün teslimi; tâyin, tevcih

investment — para yatırmak

inviolability — masuniyeti şahsiye, kişi dokunulmazlığı

inviolability of one’s house — mesken masuniyeti, konut dokunulmazlığı

invitation — dâvet, çağırma

invitee — zilyet tarafından dükkân, mağaza, fabrika gibi iş yerlerine girmeğe davet olunan kimse

invoice — fatura, hesap' pusulası

İOU — borç senedi

irrebuttable (conclusive) presumption — katî karine (bk. Karine)

irrecoverable — tahsili kabil olmıyan irregular — usulsüz, nizamsız, nizama aykırı

irregularity — usul kaidelerine aykırılık

irremovability (from office) — lâyenazillik

irremovubitity of a pauper — bir fukaranın yardım gördüğü yerinden çıkarılmazlığı

irreparability — taınir edilemezlik

irresponsibility — adem-i mesuliyet, sorumsuzluk

irrevocable (letter of) credit — gayrikabil-i rücû (dönülemez) akreditif (bk. Akreditif No. 3)

issuable — tabı ve neşre lâyık, prensip meselesine taallûk eden

issue (of a person) — fürû

issue in the action — münaziünfih mesele

issue (at - ) — uıünazaalı, ihtilaflı

issue (bank of - ) — tedavül bankası

issue (date of - ) — ihraç günü, keşide günü

issue (gen eral - ) — bir suç isnadını tamamen ve genel olarak inkâr

issue (joinder in - ) — hükümden önce soil nıürafa

issue (object at - ) — münazaalı mesele

issue (place of - ) — ihraç yeri, keşide yeri

issues — haczettirilen arazinin semereleri

itein — bent, lıesapta münferit rakam

itinerant — seyyah, gezginci, seyyar

TEMEL İNGİLİZCE TÜRKÇE HUKUK SÖZLÜĞÜ - H

A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R -  S - T - U - V - WYZ

 Habeas Corpus Act — haksız yakalama veya tevkifi men eden kanun

habeas corpus (writ of - ) — bir memura tebliğ edilen ve kendisinin yakaladığı kimseyi mahkemeye getirmek emrini ihtiva eden ihzar müzekkeresi

habendum — temliki muamelede kullanılan ferağ kaydı

habitual criminal — itiyadî suçlu

habitual drunkenness — ayyaşlık

habitual offences — itiyadi suçlar

hackney carriages — kira arabaları

Hague Conventions — Lahey mukaveleleri

Hague rules (1922) — Lahey kaideleri

hail insurance — doluya kargı sigorta

half-pay — yanm maaş; münhal bekleme maaşı

hall mark — ayar damgası

hamesucken — meskene taarruz suçu

hammered (to b e - ) — âciz beyanı; âciz olarak beyan edilmek

hand — isçi

hand ( b y - ) — el ile; muhbir vasıtasiyle

hand (cash in - ) — akçe

hand ( in - ) — göz hapsinde, kontrol altında

hand (note of - ) — borç senedi

handcuff — kelepçeye vurmak

handicraft — el işleri, küçük zanaat 

handicraftsman — küçük zanaat sahibi, esnaf

handing - over — teslim

handsale — el sıkmak suretiyle aktedilen salım

handsel — siftah; pey akçesi; yeni yıl münasebetiyle verilen hediye

Hanseatic Laws of the Sea — 1591 yılında “ Hanse” ticaret himayesi birliği tarafından ilân edilen Hanse kanunları

harbour dues — liman rüsumu

hard labour with transportation — kürek cezası

hardship — eza, insafsızlık

harm (bodily - ) — cismanî zarar

hawking — gezginci esnaf

hawkwer’s trade — gezginci esnaf

hazard (game of - ) — kumar

head - money — avans

head office — merkez (bk. Şube)

head of the house — ev reisi (bk. Ev reisliği)

head of the state — devlet reisi

headquarters — ordu karargâhı

health insurance — hastalığa kargı sigorta

Health (Ministry or Boord of - ) — Sağlık Bakanlığı

hearing — duruşma, celse, iştima

hearing in camera (Lawcourt) — gizli celse

hearsay — bir tanığın başka bir kimseden aldığı habere istinaden yaptığı şahadet

hedge — çit

Hegira (the year of the) — hicri sene

heir — mirasçı

heir apparent — mirastan iskat edilemeyen megru mirasçı

heir at law — kanuni mirasçılar (bk. Mirasçı, a)

heir presumptive — muhtemel mirasçı

heir (limited -) — ön mirasçı

heir (reversionary-) — namzet (bk. İkame No. 2)

heir (substitutional-) — alelâde ikame (bk. İkame No. 1)

heirdom — varislik

heiress — kadın mirasçı

heirless — mirasçısız

heirlooms — terekede bulunan zatî

eşya, kıymetli eşya ve mobilya

heirship — mirasçı olma hali

hereditable — intikali (tevarüsü) kabil olan

hereditament — vasiyetname olmadan

kanunî mirasçılara intikal eden

gayrimenkul sayılan maddî ve gayri maddî mallar

hereditary monarchy — irsî monarşi (bk. Monargi)

heritable — kanunî mirasçılara intikal eden

heritage — miras, tereke

hierarchical order — mertebeler silsilesi

hierarchy — mertebeler silsilesi

High Court of Justice — Londra’daki Yüksek Mahkeme

high seas — açık deniz

high treason — ağır hiyanet (bk. Hiyanet No. 1)

highway — umumî yol

highway robbery — yol kesme

hikers — serseriler

hire — kira bedeli (bk. İcar No. 2)

hire (contract of • ) — âdi icar, âdi kira (bk. İcar No. 1)

hire of cattle — hayvan icarı

hire of work — istisna akdi

hire - purchase agreement — taksitle satış akdi

hirer — kiracı

hire - systm — taksitle satış

Historical Law School— tarihçi hukuk mektebi

history of law — hukuk tarihi

hold — gemi anbarı

holder — hâmil

holder in due course — bir ticari senedin hakiki hâmili

holder (in the name of t h e -)) — nama yazılı

holder (lawful - ) — hakiki hamil

holder of a right — hak sahibi (N o. 2)

holding company— diğer bir veya birden çok şirketin hisse senetlerine sahip olan şirket, holding şirketi

holding out — yanlış zehabı uyandırmak

holding over — bir arazi üzerindeki zilyetliği vaktinde geri vermemek

holidays — genel tatiller (bk. Ulusal bayram ve genel tatiller)

holograph — tamamile imza sahibinin eli ile yazılmış; elyazısı vasiyetname

Holy Office — engizisyon mahkemesi

Holy See (the - ) — papalık

Home Office — Dahiliye Vekâleti, İçişleri Bakanlığı

home port — bağlama limanı

Home Secretary — İçişleri Bakanı

home trade — iç tiearet

homeless — bakımsız

homicide — adam öldürmek

homicide (excusable - ) — suç sayılmayan adam öldürmek fiili

homicide (felonious - ) — adam öldürmek suçu

homicide (justifiable - ) — kanuni bir vazife zımnında işlenen adam öldürmek fiili

homologation — tasdik, onanma

honour (to • a bill o f exchange) — bir poliçeyi kabul veya tediye etmek

honour (acceptance for - ) — bittavassut (aracısız) kabul

honour (payment for - ) — bittavassut (aracısız) tediye

hostage — rehine

hostile act —-düşmanca hareket

hostilities — düşmalıklar

hotchpot (to bring in to - ) — payını almak isteyen kimsenin daha önce aldığı şeyleri iade etmek (meselâ mirasta iade)

hotchpot provision — iade kaydı

hours of work — iş müddetleri

house — mesken

House of Commons— Avam Kamarası

House of Lords — Lordlar Kamarası

house - agent — ev ve emlâk simsarı

housebote — baltalık hakkı

housebreaking — ev hırsızlığı, sirkat

house of correction — Islah evi

house of detention — tevkifhane

house - regulations — dahili nizamname, iç tüzük

house - tax — bina vergisi

housing — mesken işleri

hue and cry — bir »anığı takip etmek,

aramak ve yakalamak

hull — gemi teknesi

hull ( insurance on the - ) — tekne sigortası

hundred — İngiltere’de yüz aileli olduğu farzedilen kasaba

hundred court — kasaba mahkemesi

husband — koca

husband and wife — karı koca

husband (ship’s - ) — gemi müdürü

hush - money — susturma rüşveti; sükût hakkı

hypothec — ipotek

hypothecation — bir gemi veya gayrimenkulûn ipotekle takyidi

hypothesis — faraziye

TEMEL İNGİLİZCE TÜRKÇE HUKUK SÖZLÜĞÜ - G

A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R -  S - T - U - V - WYZ 

gage — rehin, teminat

gamble — kumar oynamak

gambling — kumar

gambling debt — kumar borcu

gambling plea — kumar defii

gambling policies — menfaati olmadan aktedilcn deniz sigortaları

game laws — av hukuku

gaming — kumar

gaming debit — kumar borcu

gaming house — kumarhane

gaol — hapishane

garnish — ihbar (veya ihtar) etmek

garnish — mahpusun zindancıya verdiği ücret

garnishee — haczedilen mal yedinde bulunduğu üçüncü şahıs, haczedilen alacağın borçlusu

garnishee order — bir alacağa müteallik olan ve borçluya tebliğ edilen haciz emri

garnishee proceedings — alacakların haczi hakkındaki usul

garnishment — ödememek emri

garrison town — garnizon

garrotte (or garrotting) — boğarak öldürme

garth — avlu; çayırlık arsa; balık seti

gavelkind— 1922 yılından önce “ Kent” eyaletinde cari olan bir örf ve âdettir ki ona göre vasiyetsiz ölen bir kimsenin mallan çocuklarına müsavi hisselerle intikal eder

Gazette (or The London Gazette) — Resmî Gazele

gear — gemi takınılan

gemote — halk toplantısı; yüzler meclisi

gendarme — jandarma

general — general, ordu komutanı

general assembly — umumi heyet

general average — büyük (umumî) avarya (bk. Avarya No. 1)

general crossed cheque — umumi çizgili çek (bk. Cek No. 1)

general custom — umumi âdetler (bk. Ö rf ve âdet)

general interest —- âmme menfaati

general meeting — içtima

general order — ordu emri

general pardon — umumi af

general ship — kırkambar şeklinde denizde taşıma sözleşmelerini icra eden gemi

general tariff — umumi tarife (bk. Gümrük tarifesi No. 1)

general warrant — adlan zikretmeden suç ortaklan hakkındaki tevkif müzekkeresi

general (agent-) — umumî acenta (vekil)

general (consul-) — başkonsolos

general (d irector-) — umum müdür

generically ( goods defined - ) — neven tâyin edilen mallar

Geneva Convention — Cenevre Mukavelesi

gestation — gebelik zamanı

gift — hibe, bağışlama, hediye, teberru

gift (executed-) — elden hibe (bağışlama)

gift submodo — şarta bağlı hibe, mükellefiyetle takyid edilen hibe

gilda mercatoria — tüccar korporasyonlan

gilds — tüccar veya esnaf cemiyetleri

gist of the action — dâvanın esası

glebe — vakıf arazi

glider — planör (bk. Hava nakil vasıtalan)

God (act of - ) — mücbir sebepler

God’s penny — pey akçesi

gold clause — altın şartı

gold coin clause — hakikî altın şartı (bk. Altın şartı)

gold value clause — altın kıymeti şartı (bk. Alton şartı)

good behaviour — hüsnühal

good consideration — muaşeret veya adab kaidelerine istinaden verilen bedel (karşılık)

good faith — sübjektif hüsnüniyet bk. Hüsnüniyet No. 2)

good morals (acts offen d in g-) — ahlâk ve âdaba aykın muameleler

good offices — dostane teşebbüs, tavassut (N o. 1)

goods — emtia, mallar

goods and chattels — menkul kıymetler

goods in transitu — aktarma eşyası

goodwill — peştemallık

governed — idare edilenlek

government — hükümet

Government order — kararname

government proceedings — devlet dâvaları

governmental acts — hükümet muameleleri

governor — vali

Governor - General — umumî vali

grace (act of - ) — umumî af, genel affedilme hakkındaki kanun

grace ( days of - ) — atifet günleri

grade — rütbe (askerî)

grand jury — heyet-i ittihamiye grant (allocation o f rights etc.) ayrıcalık, imtiyaz (N o. 2), tahsis, atifet, bağışlama

grant (assurance of the ownership of property) — ferağ, tevcih

grantee — mefruğunleh

granter (or grantor) — fariğ

gratutitous — bedava, karşılıksız olarak

gratuitous bailement — ariyet

gratuitous contract — ivazsız akit

gratuitous loan — ariyet

gratuity — ikramiye

graveyard — mezarlık

Great Council — Âli (Büyük) Meclis

great prowers — büyük devletler

great seal —- hükümetin resmî mührü

Gretna Green — evlenme merasimine müteallik İngiliz mevzuatına karşı hile olarak Iskoçya Gretna Green kasabasındaki nalband huzurunda akdedilen evlenme

gross profits — gayri sâfi kazanç

gross receipts — gayri sâfi hasılât

gross tonnage— gayri sâfi gemi tonajı (bk. Gemi tonajı)

ground (forbidden - ) — memnu mıntıka

ground (piece of • ) — arsa

ground rent — arsa iradı (kırası)

groundage — liman rüsumu

grounds — sebepler

grounds for divorce — boşanma sebepleri

grounds of exculpation — mazeret, özür

growing crop — henüz biçilmemiş mahsuller

guarantee — teminat; kefil; teminat alan alacaklı

guarantee (bill - ) — aval

guarantee fund — teminat akçesi

guaranties (credit on - ) — karşılıklı avans (bk. Avans No. 2)

guarantor — kefil

guaranty — kefalet

guaranty (credit on - ) — kefalet veya imza mukabili avans (bk. Avans No. 2)

guard — karakol

guard — nöbetçi (askerlikte)

guard (of a wood or field) — korucu, bekçi

guardian — kayyım, kanunî mümessil

guardian (by nature) — veli

guardian (of a minor) — vasî

guardianship — vesayet

guardianship (by nature) — velayet guardianship (person placed under - ) — mahcur (bk. Hacir No. 1)

guardianship or curatorghip (placing under - ) — hacir, kısıt

guild — sendika

guilds — esnaf cemiyetleri

guilt — kusur, kabahat

guilty — kabahatli, suçlu

guilty (verdict of - ) — jürinin verdiği mahkûmiyet kararı

TEMEL İNGİLİZCE TÜRKÇE HUKUK SÖZLÜĞÜ - F

A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R -  S - T - U - V - WYZ

 F. O. R. — fob

face — yüz tarafı

face value — itibarî kıymet

facsimiles (of an autografic signature — kazılı damga (bk. Mühür No. 3)

fact — fiiî, vakıa

factor — âmil, etmen

factor — acenta, komisyoncu

factorage — komisyonculuk ücreti, komisyon

factorslıip — acentelik, komisyoncuculıık

factory — fabrika, imalathane

facts of the case — hadisenin unsurları

facts (statement of - ) — hadise, hadisenin izahı (hikâyesi)

factıım — hukukî muamele, mukavelename

factum probanda — ispata muhtaç olan fiiller

factum probantia — ihtilaflı fiilleri ispat etmek maksndiyle gösterilen diğer fiiller

Faculties o f Law -— hukuk fakülteleri 

Faculty of Advocates — Hukuk Fakültesi (Mektebi); îskoçya’ da avukatlar koleji

faggot voter — avam kamarasına üye seçmek hakkını haiz olmadığı halde başka kimseden nakil suretiyle aldığı kâfi lıir servete istinaden rey hakkını kullanan kimse

failing — ihtiyaç halinde

failing this (or which) — olamadığı takdirde, aksi takdirde

failure — aciz, iflâs

failure of record — davalının müdafaa zımnında tutauak hakkında muvaffakiyetsizlikle ileri sürdüğü itiraz

fair — panayır, fuar, sergi

fair comment — neşredilen bir yazının iftira mahiyetinde olmadığı, belki efkârı umumiyeyi ilgilendiren bir meselenin yakışıklı bir tenkidini teşkil ettiği şeklindeki müdafaa tarzı; yakışıklı tenkit

fair price.— değer pahası

faith — itimat; iman

faith (b a d - ) — suiniyet, kötüniyet

faith (good - ) — hüsnü niyet

faith (public - ) — âmme itimadı

faithfulness — sadakat (bağlılık) borcu

false evidence — yalan yere şahadet (tanıklık)

false imprisonment — haksız mahpusluk

false pretence — dolandırıcılık suçunun unsuru olan yanlış beyan

false pretences (obtaining goods, money, etc. by - ) — dolandırıcılık

false representation (as to name, title or office) — gasp

false return — yanlı; bir rapor veren kimse aleyhinde açılan tazminat dâvası

falsification — tahrif, tağşiş

falsify — bir hesap cetvelinin doğruluğunu tekzip etmek

family — aile

family (Law of th e -) — aile hukuku

family council — aile meclisi (bk. Aile vesayeti)

family guardianship — aile vesayeti

family home — aile yurdu

family law — aile hukuku

family name — soy adı (bk. Ad No. 2)

famosus libellus — iftira

fang (with th e -) — sııç. üstünde

farm — çiftlik

farın stock — demirbaş eşya

fast days — oruç günleri

fatal accident — kaza

fauces terrae — haliç derin körfezcik

fault — kusur

faultfinding — kusur

faultiness — sakatlık, bozukluk

faulty — sakat, bozuk

favour (in - of) — lehinde olarak,

hesabına (menfaatine) olarak

federated state — federal devlet

federal court — federal mahkeme

fee — mülk, timar; avukat ücreti

fee - qualified — infisahı şarta muallâk mülk, mutasarıflık

fee- simple — kayıtsız şartsız mülk

fee - tail — yalnız muayyen mirasçılara intikal edebilen mfllk

fee (base - ) — infisahı şarta muallâk mülk, mutassarıflık

fee (retaining-) — vekâlet ücreti

feeble mindedness — akıl zayıflığı

feigned issue — ihtilaflı maddî meselenin halline yarayan bir usul

felo - de - se — müntehir, kendini öldüren kimse

felon — mücrim

felony — cürüm

feme coyer: — evli kadın

feme discovert — dul veya boşanmış kadın

feme sole — bekâr, evlenmemiş kadın

fence — çit

feoffee to uses — bir mülkün hukukî maliki, tapu sahibi

feoffment — tapusunu verme

ferry (right to a - ) — nehir, boğaz gibi dar sahiller arasında mal ve yolcu taşıma hakkı

feud — niza; zaamet

feudal system — feodalite

fiat — emir, irade, ferman; “ Attorney - General’ın verdiği takibat müsaadesi

fiat justicia — hâzineye karşı açılacak dâvalar için İngiliz İçişleri Bakanının vermesi lâzım gelen müsaade şerhi

fiction — mevhume

fiction (le g a l-) — şer’i hile, hile-i şerîye

fictitious dividend — gayri hakiki temettü (bk. Temettü hissesi No.4)

fictitious transaction — muvazaalı muamele

fiduciary acts — itimada müstenit (güvenli) hukuki muamele

fiduciary relationship — itimada müstenit (güvenli) hukuk münasebeti

fief — malikâne, timar, zeamet 

fieri facias — haciz emri

fieri feci — haciz emrinin infazını bildiren cevap

filacers — dosya memurları 

filiation — evlât edinme

filius nullius — nesebi sahih olmıyan çocuk

films (law relating to - ) — flim hukuku

final — katî, kesin, kesinleşmiş olan

final account — son veya katî hesap

final report — son rapor

finance — maliye

finance arts — malî kanunlar (bk. Kanım No. 2)

financial office (o f collection of taxes etc.) — mal sandığı

financial year — hesap senesi

finder — bulan kimse

finding — lükata (bk. İktisap ve yolları No. 1 b)

finding— bir tahkikat neticesinde maddî bir mesele hakkında karar

fine — para cezası

fine (feud law) — intikal harcı

fine arts — güzel sanatlar

fineness (of coins) — ayar (No. 2)

finger-print identification — parmak izi üzerinde tetkikler

firebote — bataklık hakkı

fire-brigade — itfaiye taburu

fire insurance — yangın sigortası

firm — bir şahıs şirketinin şeriklerinin heyeti umumiyesi; şirket; ticarethane

firm name — ticaret unvanı, firma

firma — erzak, irat veya bir çiftlik

Firman (Decree of the Sultan) — ferman

first fruits — ilk sene mahsullerinden verilecek hisse

first impression — mahkemece halledilmesi lâzım gelen ve fakat emsali olmıyan bir hukukî mesele

first name (Am .) — öz ad (bk. Ad No. 1)

fiscal year — malî yıl (bk. Y ıl)

fishery — balıkçılık, balık avlama

fishery (comm on o f - ) —- başka bir kimsenin sularında bununla birlikte balık avlama hakkı

fishery (fr e e -) — balık avlama imtiyazı

fishery (law of - ) — balıkçılık hukuku

fishery (public or common - ) — herkese ait balık avlama hakkı

fishery (R o y a l - ) — hanedana mahfuz balık avlama imtiyazı

fishery (several - ) — muayyen bir şahsa hasren bağışlanan balık avlama hakkı

fitness — yüke elverişlilik

fixed — sabit, değişmez

fixed prices (a t -) — pazarlıksız

fixed time — ecel

fixing the degree of punishment — cezanın takdiri

fixtures — müştemilât, teferruat 

flag — sancak

flag (colours) — bayrak

flag (law of the - ) — bayrak (sancak) esası

flag (transfer to a neutral-) — bitaraf bayrağa geçiş

flagrante delicto — meşhut suç, suçüstünde

flat — apartman

flaws of contractual agreement — irade fesadı

fleet — donanma

Fleet Registers — “ Fleet” cezaevinde veya onun civarında gizli olarak aktedilen evlenmelerin sicilleri

floating charge (or security) — katî meblâğı henüz belli olmıyan ve işlerin inkişâfına tâbi olan bir borç için gayrimenkul rehni

floating debt — dalgalı borçlar

floating policy — dalgalı sigorta

flogging — dayak cezası, kamçılama

flotsam and jetsam — kazazede gemi enkazı veya eşyası

folio — 72 veya 90 kelimeden ibaret olan senet ölçüsü

forbidding the banns (or the marriage) — evlenmeye itiraz

force ( b y -) — zorla, icbar suretile

force (le g a l-)— kanunun hükmü kuvveti

force (the - ) — polis

force (to be in - ) — yürürlükte olmak

force (to come into - ) — yürürlüğe girmek

force - majeure — mücbir sebepler

forced labour — hidemat-i şakka

forced landing — mecburi inis

forced loan — mecburi istikraz (bk. tstikraz No. 2 e)

forced sale (by auction) — cebri satış

forcible detainer — fuzulî işgal

forcible entry — fuzulî işgal (duhul)

forcibly — zorla, cebren

forclosing — hakkın sukutu (düşmesi)

foreclosure — hakkın sukutu (düşmesi)

foreclosure suit — ipotekli alacağın sahibi tarafından açılan ve borçlunun ipotekle takyid edilen gayrimenkul üzerinde haiz olduğu vefa hakkının kaldırılmasına müteallik olan dâva

foreign — İngiliz mahkemelerinin kaza selâhiyeti dışında olan

foreign concessions — açık şehir (No 2)

foreingn companies — yabancı şirketler

foreign corporations — yabancı şirketler

foreign currencies — döviz

foreign estates — yabancılara ait mallar

foreign exchange control — kambiyo murakabesi

foreign judgments —- ecnebi mahkemelerin kararları

foreign law — yabancı hukuk

Foreign Office — Hariciye Vekâleti, Dışişleri Bakanlığı

foreign plea — selâhiyetsizlik (vazifesizlik) itirazı

foreign trade — dış ticaret

foreigner — ecnebi

foreman — amele başı; jüri reisi

forensic medicine — adli tıb

foreshore — sahilin met ve cezir işaretleri arasındaki kısmı

forest • laws — orman nizamatı

forest regulations — orman hakkmdaki mevzuat

forestage — orman resmi (vergisi)

forestall — vurgunculuk yapmak; yolunu takip eden kimseyi zorla durdurmak

forester — orman bekçisi, korucu, orman memuru

forestry — ameııajman; orman imtiyazı

forfeit money — cayma tazminatı

forfeiture — hakkın sukutu (düşmesi)

forgery of documents — sahtekârlık, sahtecilik

foris familiation — babasının hayatında bir kısım arazi alarak kanunî mirasçı hakkından mahrum kalan kimse

forjudge — hükmen iskat etmek, mahrum eimek

form — şekil

formal admission — duruşma sırasında yapılan ikrar

formal contracts — şekle bağlı akitler

formality — merasim

forthwith — derhal, ansızın

fortune — sermaye (No. 1), servet

forum — salâhiyet, yetki (bk. Vazife ve salâhiyet)

forwarding — nakliyat

forwarding agent — nakliye komisyoncusu

foundation — tesis

foundation (deed of - ) — tesis senedi

founder — müessis

founder’s share — müessis hisse senedi (bk. Hisse senedi)

founding — tesis

fraction — kesir

franchise — imtiyaz

franchise — bir saylavı avam kamarasına göndermek hakkı

franchise — muaflık, muafiyet

fronkalmoign — ibadet etmek ve sadaka vermekten başka mükellefiyeti olmıyan bir din cemaatinin sahip olduğu arazinin tasarruf şartı

frank-fee — bir arazinin tam mülkiyeti

fraud — hile, suiniyet

fraud on a power — memuriyet, mevki veya eelâhiyet nüfuzunu kötüye kullanma

fraudulent bankruptcy — hileli (dolanlı) iflâs

fraudulent conversion —- ihtilas

fraudulent conveyance — iflâsta iptal dâvasına sebebiyet veren hileli muamele

fraudulent preference — iflâsta iptal dâvasına sebebiyet veren hileli tercih

free arts — serbest meslekler

free deposits — serbest tevdiat

free determination of the will — ihtiyar (N o. 1a)

free development (right of - ) — serbestle inkişaf hakkı

free discretion — iradenin muhtariyeti

free - port — serbest liman (bk. Liman No. 1)

free time (of work) — dinlenme

.free zone — serbest mıntaka (bölge), gümrük mıntakası

free - bench — dul kadının haiz olduğu intifa hakkı

freedom — hürriyet

freedom in the matter of evidence (system of - ) — serbest beyyine (takdirî delil) sistemi (bk. Beyyine sistemleri No.)

freedom of association — cemiyet (dernek) hürriyeti

freedom of confession of faith — mezhep hürriyeti

freedom of contract — akit serbestisi

freedom of labour— çalışma hürriyeti

freedom of meeting— içtima hürriyeti

freedom of religion — din hürriyeti

freedom of the seas — denizlerin serbestisi

freedom of teaching — tedris (öğretim) hürriyeti

freedom of thought — tefekkür (düşünce) hürriyeti

freedom of trade and industry — ticaret ve sanayi hürriyeti

freedom of travel — seyahat hürriyeti

freehold — mülk

freeholder — mülk sahibi

freight — navlun; yük, hamule

freighter — kiracı (bk. Kiralayan No. 2)

friendly society — hayır elemeği, mütekabil yardım birliği

friendly eııit — bir uzlaşma neticesinde ikame edilen dâva

frontager — yol yahut denize karşı yerin sahibi

frontier — hudut

fruclus industriales — buğday, patates gibi yetiştirilmiş olan tabii semereler

fructus naturalcs — meyve, çimen gibi kendiliğinden meydana gelen tabii semereler

fruit — semere

fruits of nature and industry — tabiî semere (bk. Semere)

frustration — beklenilmiyen vaziyet

full age — reşit olan, rüşt yaşı

function — fonksiyon

fund — fon, karğılık

fund (sinking - ) — amortisman sandığı

fundamental rights — asli haklar

fundamental rigths of states — devletlerin esas hakları nazariyesi

funeral — cenaze merasimi

funeral expenses — cenaze masrafları

fungible things (contract of - ) — misli şeyler hakkındaki borç

fungibles — misli şeyler

furniture — mefruşat, mobilya, teçhizat

further consideration — dâvanın halledilmesi için lüzumlu noktaları aydınlatmak ınaksadiyle verilen talik kararı

future estates — beklenen hak

future goods (agreement to sell - ) — alivre satış

futures (contracts for future delivery) — vadeli muameleler (bk. Borsa muameleleri No. 2 b)

TEMEL İNGİLİZCE TÜRKÇE HUKUK SÖZLÜĞÜ - E

A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R -  S - T - U - V - WYZ

 early law — eski hukuk

earmark — mülkiyet işareti, marka

earnest money — pey akçesi

earnings — kâr, kazanç

easement — irtifak hakkı

ecclesiastic — rahip, papaz

ecclesiastical commissioners — İngiliz kilisesinin mal ve gelirlerini idare eden memurlar

ecclesiastical courts — kilise mahkemeleri, şer’i mahkemeler

ecclestiastical law — kilise hukuku, şeriat huknku

economic system — iktisat 

economic warfare — iktisadi harb 

economist — iktisatçı

economy (political - ) — iktisat ilmi

education— terbiye, eğitim ve öğretim

Education (Board of - ) — Millî Eğitim Bakanlığı

effect (to take - ) hüküm ifade etmek, muteber olmak, tesir icra etmek

effective cause — âmil, müessir

effects — eşya, zat eşyası, menkul kıymetler

efficacy — tesir

ejectment — yedin iadesi dâvası; ihraç, tahliye

election — intihap, seçim

election petitions — seçim suçları 

elections (general - ) — umumî seçimler

elective monarchy — intihaplı monarşi (bk. Monarşi)

elector — seçme hakkına haiz olan, seçmen

electoral capacity — intihap ehliyeti, seçim yeterliği

electoral district — intihap dairesi, seçim çevresi

electoral period — intihap devresi, seçim dönemi

electorate — müntelıiplik, seçmenler

elegit (writ of - ) — gayrimenkul hakkında haciz emri

element — unsur, âmil

eligibility — seçmek hakkı (bk. İntihap ehliyeti)

elisor — jüri heyeti seçmeğe memur edilen kimse

elopment — kaçıp gizlenmek

elucidation — izah, şerh

embargo — ambargo

embassy — elçilik binası

embezzlement — emniyet-i suiistimal, ihtilâs, zimmete para geçirmek

emblements — çıkarılan kiracının ekili veya dikili arazi mahsulleri üzerinde hakkı

embracery — raşilik, irtişa, rüşvet verme suçu

emergency Budget estimates — fevkalâde tahsisat, olağanüstü ödenekler

emergency clause — poliçeyi lüzumu halinde kabul veya tediye etmek üzere gösterilmiş olan kimse

emergency (port of - ) — barınma limanı

emigration — içerden dışarıya göçmenlik

eminent domain — âlî (yüce) hâkimiyet

emoluments — kâr, temettü

Empire — İmparatorluk

employee — müstahdem, işçi

employer — iş sahibi, iş veren

employment — istihdam etme, memuriyet, hizmet

empower — salâhiyet vermek

emption — satın alma, iştira

enabling act — hukuka aykırılığı haklı kılan kanun

enact — emir, ferman

enacting — kanun vasıı

enacting clauses — eski kanunun hükmünü cerheden yeni hükümler

encashment — ahzukabz, tahsil

enclosure — zarfa konmuş şey 

encroachment — başkasının haklarına tecavüz, gasp

encuınberment — hail 

encumbrance — borç, mükelefiyet, tazyik

endangerment — tehlike, muhatara

endorse — ciro etmek

endorsee — ciro edilen (bk. Ciro)

endorsement (indorsement) — ciro 

endorsement supra protest — protestodan sonra icra edilen ciro

endorser — ciranta ( bk. Ciro)

endowment — çeyiz

endowment — teberru

endowment insurance — hayat halinde sigorta (bk. Hayat sigortası No. 1)

enemy — düşman

enfeoff — zeamet vermek

enforceable — vacibülicra, infazı kabil

enforcement order — icra emri

enfranchise — azat etmek, intihap hakkı vermek

enfranchisement (of copyhold lands) — vakıf araziyi mülke çevirmek 

engagement — taahhüt, nişanlanma

engagement — ticart mukaveleler

engrossing — ihtikâr, vurgunculuk

engrossment — ilâm

enjoyment — bir hakkın kullanılışı, bir haktan faydalanma

enlargement — çoğalma, artma

enlistment — askere yazılma

enquiry — tetkik, inceleme, anket

enrolment — sicile geçirme, tescil

ens legis — hukuken mevcut sayılan varlık

entail — bir mülkü başkasına ferağ edilememek şartiyle muayyen bir kimseye veya mirasçılarına bağışlamak

entailed interests — menkul veya gayrimenkul bir şey veya başka bir malı başkasına ferağ edilememek şartiyle muayyen bir kimseye veya mirasçılarına tesis yolu ile bağışlamak

entailed property — aile malları

Entente — itilâf

enter — mal edinmek; kaydetmek hesaba geçirmek

entering short — ticarî bir senedin tahsil şartına muallâk olarak cari hesaba geçirilmesi

enterprise — müessese (N o. 3), teşebbüs

enthralment — esirlik, kölelik

enthronement — cülûs

enthronisation — iclas etme, calis olma , taç giyme

enticement of husband — bir kimsenin, eşini sebepsiz olarak kendisini terke tahrik eden kimse aleyhine açtığı dâva (Dâvanın esası, kusurlu olan eşin “ consortium” hakkını kaldırmaktır),

entire claim or contract — taksimi kabil olmıyan dâva veya sözleşme (bir şartın hükümsüzlüğü sözleşmenin tamamını hükümsüz kılar)

entire restitution — eski hale getirme

entireties (tenants by ) — iştirak halinde malik sayılan karı koca

entitled — salâhiyet verilmiş olan 

entity (legal - ) — tüzel kişi, hukukî varlık

entrust — vazife vermek, tavzif etmek

entry — bamame, yük listesi

entry — işgal

entry (forcible - ) — fuzulî işgal

entry (writs of - ) — fuzulî işgal yüzünden ikame edilen ayAî dâvalar

enure — hüküm ifade etmek, yürürlüğe girmek

en venire sa mere — cenin

envoy — murahhas

equality — müsavat, eşitlik

equipment — teçhiz, donanma

equitable — hakkaniyete uygun

equitable — hüsnüniyet kaidelerine uygun

equitable assets — şahsî borçların tediyesi için üzçrirule tasarruf edilebilir ayınlar

equitable assignments —- nasafet kaidelerine göre caiz olan alacağın devril temliki

equitable charge — teslimi meşrut (koşula bağlı, koşullu) şekilde olmayan gayri menkul teminat

equitable defence — nasafet kaidelerine göre caiz olan defi veya itiraz

equitable easement — şekilsiz olarak meydana gelen veya muhteva yahut

süresi itibariyle gayrimahdut olmayan irtifak hakkı

equitable estate — hukuken mülkiyet olmamakla beraber bir mülk veya

mamelekten mülkiyeti gibi faydalanma imkânını veren hukukî durum

equitable execution — cebri icra yolu ile sattırılmıyan malların, semerelerini tahsil ve alacaklıya teslim etmek maksadiyle bir yedi emine tevdii

equitable interests —- hukuken malik olmamakla beraber bir mülk veya mamelekten malik gibi faydalanan kimsenin haiz olduğu hak ve menfaatler

equitable lien — teslimi meşrut (koşula bağlı, koşullu) şekilde olmıyan rehin, kanunî (zilyetsiz) rehin

equity — nasafet

equity law — “ Chancery” adlı mahkemenin içtihatlariyla meydana getirilen ve örf ve âdet hukukundan farklı olan hukuk kaidelerinin bütünü, nasafet hukuku 

equity (maxims of - ) — nasafet (hakkaniyet) hukukunun dayandığı ilkeler

equity of a statute — kanunun ruhu

equity of redemption— borcunu vaktinde ödemediğinden ipotekle takyid edilen gayrimenkulü üzerindeki mülkiyet hakkını kaybeden kimsenin haiz olduğu vefa hakkı

equivalent — ivaz, bedel, karşılık

erasure — silinti

erroneously — sehven, hatalı olarak

error in law — adlî hata

error of fact — maddî hata

error of law — hukuki hata

error (writ of - ) — ceza hükmünde işlenen adlî hatalara dayanan itiraz escape — mücrimi kaçırma suçu

escape - warrant — firarinin yakalanması için emir, yakalama müzekkeresi

esheat — mirasçısız ölen kimsenin emlâkinin devlete intikali

escrow— üçüncü bir şahsa tevdi edilen ve ancak muayyen şartların tahakkuku halinde hüküm ifade edecek bir taahhütname

espionage — casusluk

esquire (kısaltılmış şekli: Esq.) — yüksek memurlarla sulh yargıçlarına ve baroya kayıtlı buluuan avukatlara mahsus olarak kullanılan resmî lâkap

essence of a contract — bir sözleşmenin havi olması lâzım gelen (zarurî veya esaslı olan) rükünler

essential (integral) component part — mütemmim cüzü

essential mistake — akdin zatında hata (bk. Hata No. 1)

essential qualities faction for breach of warrantry of - ) — ayıp dâvası

essoign (or essoin) — mahkemede hazır olmıyan kimsenin mazur görülm esi; mazeret sebebi 

establishment — müessese (No. 3)

establishment (branch ) — şube

estate — mâmelek, miras, (N o. 1), sermaye (No. 1)

estate — arazi üzerinde hukuken tanınan bir menfaat, faydalanma hakkı

estate (absolute-) — vaktinden evvel feshi kabil olmıyan faydalanma hakkı

estate (conditional - ) — infisahı şarta muallâk faydalanma hakkı

estate (contingent-)  — muayyen bir hadisenin tahakkukunda intikal edecek faydalanma hakkı

estate ( customary - ) — mahallî örf ve âdetlere tevfikan meydana gelen faydalanma hakkı

estate (determinable-) — muayyen bir hadisenin tahakkuku anında nihayet bulan faydalanma hakkı

estate (equitable-) — hukuken mülkiyet olmamakla beraber bir mülk veya mamelekten mülkiyet gibi faydalanma imkânını veren hukukî durum

estate (legal - ) — herkese karşı (mutlak olarak) muteber bir faydalanma hakkı

estate (vested - ) — bir şahısta tesbit edilen faydalanma hakkı

estate in common — birden çok kimsenin iştirak halinde haiz olduğu faydalanma hakkı

estate in expectancy — beklenen faydalanma hakkı

estate in fee simple — bir kimseye ve onun mirasçılarına ait olan gayri mahdut faydalanma hakkı

estate in possession — şimdiki kullanma imkânını veren faydalanma hakkı

estate in severalty — bir tek kimseye ait faydalanma hakkı

estate o f freehold — bir kimsenin ömrü süresince sahip olduğu faydalanma hakkı

estate of inherritance — kabili tevarüs olan faydalanma hakkı

estate tail — fürûa intikali kabil olan faydalanma hakkı

estate clause — ferağ senetlerine dercedilen temlik şartı

estate contract — bir gayrimenkul sahibi tarafından yapılan ve aynî bir hakkın tesisine müteallik olan sözleşme

estate duty — intikal vergisi

estate owner — herkese karşı (mutlak olarak) muteber bir faydalanma hakkının sahibi

estates o f the realm — İngiltere’ de üç siyasî sınıf (asilzadeler, ruhban sınıfı ve avam)

estimate — bütçe tahmini

estimation o f evidence — delillerin takdiri

estimator — muhammin

estoppel— davacı veya dâva olunanın, kendi hareket tarzı ile kabili telif olmayan iddiaları ileri sürmelerinden menedilmeleri

estoppel by deed — tanzim edilen bir senedin veya onun muhtevasının doğruluğunun senedi tanzim eden kimse tarafından inkâr edilememesi

estoppel by record — kesinleşmiş bir hükümde bir kimsenin aleyhinde tespit edilen olayların o kimse tarafından inkâr edilememesi

estoppel by respresentation — salâhiyetsin temsilcinin yaptığı muamele ve tasarruflara zımnî icazet

estoppel in pais — muayyen bir hareket tarzı neticesinde zımnen mevcut sayılan fiilî veya hukukî durumun sonradan inkâr edilememesi

estovers (common of - ) — baltalık hakkı

estrays — kaybolan ehli hayvanlar 

estreat — kopya, suret, ilâm

evacuation — tahliye

evade the law ( to - ) — kanuna karşı hile

eviction — zapt hali

evidence — delil, beyyine

evidence for the prosecution — âmme şahidi

evidence of opinion — ekspertiz (bk. Beyyine No. 1)

evidence o f private documents — hususî beyyine No. 2 a)

evidence of public documents — resmi beyyine (bk. Beyyine No. 2 b)

evidence taken on the spot — mahallinde keşif (bk. Beyyine No. 1)

evidence (circum stantial - ) — emare

evidence (con clu sive - ) — katî beyyine

evidence (derivative - ) — kendiliğinden değil de, diğer sebeplerden dolayı ispat kudretini haiz olan beyyine

evidence (direct - ) — doğrudan doğruya beyyine

evidence (directions f o r - ) — ispat karan

evidence (docum entary-) — tahrirî beyyine

evidence (extrinsic-) — senetlerle birlikte şahadet

evidence (hearsay or indirect • ) — bir tanığın başka bir kimseden aldığı habere istinaden yaptığı şahadet, simaa müstenid şahadet

evidence (king’s - ) — ele veren suç ortağının şahadeti

evidence (oral - ) — şahadet

evidence (original - ) — kendiliğinden ispat kudretini haiz olan beyyine 

evidence (parol • ) — şahadet 

evidence (prima facie - ) — katî olmıyan karine

evidence (primary - ) — diğer delillere nazaran tercihe şayan beyyine

evidence (principles of - ) — beyyine sistemleri

evidence (prisoner’s - ) — sanığın lehinde şahadet

evidence (real - ) — mahallinde keşif; mahkemeye delil olarak sunulan maddî şeylerle beyyine

evidence (secondary - ) — daha iyi deliller mevcut olmadıkça iktifa edilmesi lâzım gelen beyyine

ex contractu — sözleşmeden doğan, akdî

ex delicto — haksız fiilden doğan

ex dolo malo non oritur actio — hakKın suiistimali dâva hakkını vermez

ex gratia — lütuf olarak

ex mero motu — isteyerek

ex officio — resen

ex parte — dâvada taraf olmıyan ilgili bir kimsenin, veya taraflardan biri hazır bulunmadığı halde diğer tarafın yaptığı talep

ex parte application — acele itiraz

exaction — ödenmesi lâzım gelmeyen Bir harç veya bedelin bir adliye memurunca talep (veya kabul) edilmesi

examination — sorgu, istima

examination - in - chief — bir tanığın istimaI

examined copy — senedin asliyle mukayese edildikten sonra doğru olarak yeminle tekit edilen eşyazı

examiner — şahitleri mahkeme haricinde istima etmeğe memur edilen kimse

examining judge — tahkikat hâkimi, soruşturma yargıcı

examining magistrate — sorgu hâkimi (yargıcı)

exarchate — ekzarhlık

excavation — hafriyat

exception (in procedure) — itiraz, defi

exception (saving clause in a deed) — istisna, istisnaî şart

exceptional Budget reciepts — fevkalâde varidat, olağanüstü gelirler

exceptional circumstances —- fevkalâde haller

exceptional provisions — istinaî hükümler

exceptional time limits — fevkalâde mühlet

exceptional war measures — olağanüstü harb tedbirleri

excessive penalty — fahiş cezai şart (bk. Fahiş No. 3)

exchange — tırampa (trampa)  

exchange of offices or posts — becayiş

exchange o f population — ahali mübadelesi

exchange (bill of - ) — poliçe, kambiyo

exchange (Bills of - act) — poliçe (kambiyo) kanunu

exchange (forced - ) — mecburî rayiç

exchange (rate of - ) — kambiyo rayici

Exchange — borsa

Exchange gambling — borsa oyunu

Exchange operations — borsa muameleleri

Exchange price — borsa rayici

Exchange regulations — borsa hukuku

Exchange (Commercial or Merchandise or Produce - ) — ticaret borsasi

Exchange (Stock - ) — menkul kıymetler borsasi

Exchequer —- devlet hâzinesi, hazine

Exchequer bills — hazine bonoları

Exchequer (Chancellor o f the - ) — Ingilterede Maliye Bakanı

Exchequer (Court of - ) — Sayıştay

excise (duty of - ) — istihlâk vergisi

excitation — tahrik

exclusion (to the - of) — hariç olmak üzere

exclusive jurisdiction — “common law” (İngiliz örf ve âdet hukuku) haricinde bulunan dâvalarda “ Chancery” mahkemesinin haiz olduğu kaza (yargılama) hakkı

exculpation — esbab-i mazeret, tebriye etme yahut ettirilme

excuse — mazeret, özür, tarziye

executed gift — elden hibe

execution — cebrî icra, icra

execution — ölüm cezasının infazı

execution (award of an order for - ) — tenfiz kararı

execution (writ of •) — icra emri

executioner — cellât

executive (the - ) — icra eden idare, faal idare (bk. Faal idare No. 1)

executive acts— hükümet muameleleri

executive control — Bakanların idare memurları üzerinde icra ettikleri murakabe (bk. Devletin teftiş ve murakabesi No. 2)

executive power — icra ve idare fonksiyonu (bk. Devlet teşkilâtı), âmme iktidarı

Executive Power — icra kuvveti, yürütme erki

executor — vasiyeti tenfiz memuru

executor de son tort — salâhiyeti olmadan vasiyeti tenfiz memuru gibi hareket eden kimse

executory — icra edilecek

executory devise — bir gayrı menkulü şarta muallâk olarak vasiyetle teberru etme

executory interest — ileride hüküm ifade etmek üzere bağışlanan menkul veya gayrimenkul mallardan istifade hakkı

executory (declare - ) — tenfiz kararlan

exemplary damages — yalnız zararın tazminini değil aynı zamanda bir

nevi ceza teşkil eden zarar ve ziyan bedeli

exemplification — resmî mühürfi taşıyan bir senedin resmf kopyesi

exemption — masuniyet, dokunulmazlık

exemption from punishment — cezayı kaldıran sebepler

exemption (from taxes) — muafiyet 

exemptions of diplomatic envoys — diplomasi muafiyetleri

Exequatur — konsolos beratı

exheridation — mirastan iskat

exhibit — yemin ile teyıd edilen bîr beyannamede zikir ve atfedilen senet veya belge

exhibition — sergi

exigent (or exigi facias) — medenî haklardan iskat hususunda yapılan talep

exitus (issue or offspring) — fürû 

exitus (joinder of issue or clause of pleadings) — ihtilaflı noktaların tesbiti

exitus (yearly rents and profits of lands) — tabiî veya medenî semereler

exoneration — ibra, tebriye

expatriation — vatandaşlıktan iskat, yeni bir vatandaşlığa kabul neticesinde eski vatandaşlıktan mahrumiyet

expectancy — beklenen haklar

expectant — namzet, beklenen hakkın sahibi

expectant heir — mirası bekleyen kiınse

expenses — masruflar

expert — ehlivukuf, bilirkişi, eksper

experts opinion (report) — ekspertiz (bk. Beyyine N. 1)

expertise — ekspertiz

expiration (or expiry) - - hitanı, inkiza, bitim

explanation — izah, tefsir, yorum 

explicit — sarih

explicitly — sarahaten

explosive substances — patlayıcı maddeler

export (or exportation) — ihracat

export commercial credit — teminatlı akreditif (bk. Akreditif No. 1)

export duties — ihracat gümrük resimleri (bk. Gümrük resini)

export trade — ihracat

expose a child — çocukların terki (bk. Terk No. 2)

exposing (an offender) — teşhir 

exposure (indecent-) — hayasız vaz ve hareketler

express — sarahaten, açık

expression of feeling — hislerin ifadesi (bk. Fiil No. 3)

expression of an opinion), — bir fikrin ifadesi (bk. Fiil No. 2)

expressions of the will (intention aiming at an act in the law) (juristic act) — hukuki muameleyi istihdaf eden irade tezahürler 

expropriation— istimlâk, kamulaştırma

expulsion — memleket dışına çıkarma

extension of time — temdit, uzatma

extend — haczetmek (tahsili emval kanunu gereğince)

extent — haciz kararı (tahsili emval kanunu gereğince)

extent - in - chief — devlet alacakları yüzünden yapılan cebri icra

extenuating circumstances — cezayı hafifletici sebepler

exterritoriality — dokunulmazlık

exterritoriality of diplomatic envoys — diplomatik masuniyet (dokunulmazlık

extinction of pledge — rehin fekki (bk. Fek No._ 3)

extinguishment (of a right etc.) — sukut

extortion. — şantaj 

extortioner — âmir-i mücbir

extract — hülâsa, icmal

extract form land register — tapu senedi

extradition — suçluların iadesi

extrajudicial acts— mahkeme dışı muameleler

extraneous — ecnebi, yabancı

extraordinary Budget reciepts — fevkalâde varidat, olağanüstü gelirler

extraterritoriality — hariç - ez memleket

eyre (justice in - ) — devriye hâkimi, seyyar yargıç